14 Aralık 2017 Perşembe

Kul-ALLAH ilişkisine farklı bir bakış



Özünde ve işinde iyiliği sonsuz olan ALLAH'ın adıyla,

Geçtiğimiz günlerde kıldığım bir sabah namazının dua ve tefekkür kısmında (son oturuş) ALLAH'ı övmeye ve O'na şükretmeye kelimeler ve cümleler arıyordum.Onun üzerimdeki nimetlerini sayıp bunları bana verdiği için teşekkür etmeyi düşünüyordum.Son zamanlarda da ALLAH'a nida ederken "Efendim" kelimesini sıkça kullanmaya başlamıştım.Bu iki durumun bir araya gelmesi ALLAH'ın bana lütfu üstüne bir lütfu oldu.Bunun neresi lütuf peki?

Ben bu duruma lütuf diyorum çünkü bu beni tefekkürde farklı bir boyuta taşıdı.Düşünün ki bir efendi ve bir kul var.Efendi statüsü gereği ondan üstün ve her zaman ona emreden konumundadır.Kul ise efendisi için bütün gün çalışıp,uğraşıp onun hoşnutluğunu kazanmaya çalışır durumdadır.Bu bizim çevremizde ve tarihi süreçte gördüğümüz klasik toplumsal statülerdir.Ancak kul-efendi ilişkisi konu ALLAH(Rab) ve insan ilişkisi olunca klasik anlayışımıza uymayan bir ilişkiyle karşı karşıya kalıyoruz.

ALLAH yani Efendimiz bizi yaratıyor,bizi anne rahminde kararlı bir yerde büyütüyor(Mürselat/20-21),ihtiyacımızı orada karşılıyor,bizi dünyaya getiriyor,anne ve babamıza bizi büyütmesi ve koruması için içgüdü veriyor,bizi her daim koruyor,kolluyor,gözetiyor,yediriyor,içiriyor,mutluluk ve huzur veriyor,sevgi-saygı ve hazları veriyor,bizi güldürüyor,akıl ve bilinç veriyor,konuşma yeteneği, sonbaharda ağaçları görme yeteneği,kuşların sesini duyma yeteneği,sevdiğiniz insana yahut bir kediye dokunup hissetme yeteneği,vücudumuza muhteşem bir nizam veriyor ki bizim bu nizamın neredeyse hiçbir yerine müdahale etmemize gerek dahi kalmıyor.Özetle, sayısını tahmin dahi edemeyeceğimiz birçok nimet...(hayatınızı gözünüzün önünden bir film şeridi gibi geçirin)

Peki tüm bunları yapan kim? Rabbimiz yani Efendimiz. Efendi kulu için sayısız uğraşlar(nimetler) veriyor,hem de milyarlarca kuluna ayrı ayrı veriyor. Siz hiç kuluna bu emeği veren bir efendi gördünüz mü? Ya da siz hiç kulunu seven ve umursayan bir efendi gördünüz mü?

Peki ya kul? Siz hiç efendisinin hoşnutluğunu aramayan ve onun için bir şeyler yapmayan bir kul gördünüz mü? Ya da Efendisini reddeden bir kul(nimetlere rağmen)? Bu nasıl bir ilişkidir? Kul efendisi için kılını kıpırdatmıyor,Efendi kulu için onun yararına,onun iyiliğine her saniye her an bir iş-oluş gerçekleştiriyor.Sen ne güzel bir efendisin, ey Efendim! Ya sen kul,sen neden bu kadar nankörsün? Hadi sen de Efendin için onun rızası için bir şeyler yapsana elinden ne geliyorsa! Teşekkür et mesela arkadaşına,annene-babana ettiğin gibi.Ve ona kulluk et ve takdir et büyüklüğünü hakkıyla.Bu fakir sussun da Rab konuşsun artık.

14:34 -    O, Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size verdi. Allah'ın nimetini saymak isterseniz sayamazsınız! Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.
22:66 - Size (ilk defa) hayat veren, sonra öldürecek olan, sonra da yeniden diriltecek olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür. 
55:16 -    O halde siz, Rabbinizin hangi ni’metlerini yalanlıyorsunuz?
2:152 - O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin de nankörlük etmeyin. 
11:123 -   Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah'a mahsustur. Bütün işler ona döndürülür. Öyle ise ona kulluk et ve ona tevekkül et. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.
21:94 -     İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız.
53:62 -      Haydi ALLAH'a secde edin, ve O'na kulluk edin. 

Dipnot : Bu yazı aynı zamanda bir özsesleniştir.

Övgü ve şükür sadece ALLAH'adır.

4 Kasım 2017 Cumartesi

Sünnetin tartışılması yasaklandı(!)

Geçtiğimiz günlerde ülkeyi iki dudağı arasında bulunduran kişi , Türkiye'de sünneti tartışmaya açan bazı din adamlarından rahatsızlık duyduğunu belirtti ve kendilerini alenen tehdit etti.Sünnetin tartışılmasını bir neslin ifsadı (bozulması) olarak gördüğünü söyledi, ona göre bu neslin ihyası (dirilişi) sünnet-i seniyye imiş. Bu kişi artık bu ülkede sünnetin tartışılmasını yasaklıyor (!) Engizisyon zihinlerde kuruldu bile...







Hemen akabinde Cuma hutbesine de yansıyor malum kişinin tehditleri.Ve hutbede beyinler güzelce yıkanıyor.Şu hadis yine delil getiriliyor hutbede  :

“Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız: Bunlar, Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” 

Pekala ya bu hadisleri ne yapacağız :

Yezid İbnu Erkam (r.a) anlatıyor : Hz. Peygamber (a.s.v) buyurdular ki “Size uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu. Allah’ın Kitabıdır. Semadan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehli Beytimdir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınız da bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaktır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün” (K.S. 54 C. 2 S. 328-329 B. 1998 alıntısı Tirmizi, Menakıb 77.(3790) ) 

Resûlullah’a atfen Veda Hüdbesinde : “Mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmayacaksınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’an’dır.” (Buhari. Kitabu’l - Hac cilt 4 sayfa 1648, Ötüken 1987)

Hangisine uyalım şimdi " biz cahil avam tabakası müslümanlar " olarak ?  Ruhban sınıfı bizim için sünneti de içine alan hadisi seçmiş , aksi takdirde "Ehli Beyt bizi nasıl hidayete erdirecek?" sorusu orada hazır, 3. hadis olsa din adamı sınıfı ortadan kalkacak.Devam edelim ne dediler hutbede :

" Biliriz ve iman ederiz ki Peygamberimize iman olmadan tevhit inancı olmaz. Peygamberimizi herkesten ve her şeyden daha çok sevmedikçe kâmil manada mümin olunamaz. Biliriz ve iman ederiz ki onun sahih sünnetine tabi olmadan gerçek anlamda İslam dini yaşanamaz. "
Haşa Peygamberimizi herkesten ve herşeyden (böyle dediklerine göre ALLAH da dahil) çok sevmedikçe mümin olunamıyormuş.Ruhban sınıfı Peygamber sevgisini ALLAH sevgisinin önüne geçirmeyenleri dinden attı.Yetti mi? Yetmedi. Onun "sahih" (bunu da yine ruhbanlar belirleyecek) sünnetine tabi olmayanlarıda İslam dinini yaşayaman kitleler olarak tekfir ettiler.

"Nasıl ki peygambere iman olmadan Allah’a imanın bir geçerliliği yoksa Peygamberimizin örnek hayatı, sireti, sahih sünneti ve hadisleri olmadan da Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamak ve yaşanan bir hayata dönüştürmek mümkün değildir."

Peygamberin sahih sünneti ve hadisleri olmadan Kur'an anlaşılmazmış ve yaşanmazmış.Anlayıp yaşamıyorsak demek ki müslüman değiliz , ruhban sınıfı bizi yine cehenneme gönderme peşinde.

"Şu bir gerçektir ki; dünya ve ahiret saadeti hedefleyen her mümin, Peygamberimiz (s.a.s)’in sahih sünnetine tabi olmak durumundadır."
Yani ruhban sınıfı diyor ki ; "Sünnete tabi olmayanlar ahiretten bir şey beklemesin" , sözün Türkçesi bu.

"Aynı şekilde sünneti itibarsızlaştırmaya ve devre dışı bırakmaya yönelik anlayış ve gayretler de beyhude birer çabadan ibarettir. Unutulmamalıdır ki Allah Resûlü (s.a.s)’in sünnet-i seniyyesi üzerinden ötekileştirici, ayrıştırıcı bir takım söylemler; kardeşliğimizi, muhabbetimizi, birlik ve beraberliğimizi zedeleyecektir."
Kardeşlik ? Muhabbet ? Birlik ? Beraberlik ? Ruhban sınıfı belli ki hayallerindeki " sünnet-i seniyyeli ütopyaya " kafayı epey takmış. Alıntıları burada bırakacağım ileride ALLAH'ın sevgilisi olarak bahsi geçiyordu Peygamberimizin , onu buraya taşımak istemiyorum. Pekala şu tartışılması dahi yasaklanan sünnete bir göz atalım o zaman.Abdestten girelim :

Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah’ın ashabı uyurlar, sonra abdest almadan namaz kılarlardı: (Enes’ten bunu rivayet eden) Katade’ye:
“Bu sözü Enes’ten bizzat işittin mi? diye sormuştu:
“Vallahi evet!” diye te’yid etti.” (K.S.3675 C.10 S.466 Akçağ, alıntıları: Müslim, Hayz 125,(376); Ebû Dâvud, Tahâret 80,(200); Tirmizi, Tahâret 58,(78). ) 

Hz. Ali (r.a.) den, Rasûlullah’ın (s.a.) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “Dübürün bağı gözlerdir. Kim uyursa ab dest alsın.” (Ebû Dâvûd, K.Tahâre (1), Bab 80 C.1 S.366 H.203 Şamil, ayrıca İbni Mace tahâre 62. )

Malum kişi ve gerçeği gizleyen,gücün yanında duran ruhbanlara soralım.Hangisi Nebevi sünnet ??

Talk İbnu Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın yanına geldik. (Biz huzurlarında iken) bir adam geldi. Sanki o bir bedevi idi.
“Ey Allah’ın Resûlü! dedi, kişi abdest aldıktan sonra zekerine(cinsel organına) değerse ne gerekir (abdesti bozulur mu, bozulmaz mı?)” Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verdi:
“O, kendisinden bir parça değil midir?” (K.S. 3671 C.10 S.463 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Tahâret 71,(182,183); Tirmizi, Tahâret 120,(1,101). Bu metin tirmizinindir.

Büsre Bintu Saffan (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Zekerine değen abdest almadıkça namaz kılmasın.” (K.S.3672 C.10 S.464 Akçağ, alıntıları: Tirmizi Tah3aret 61,(82,83,84); Muvatta, Tahâret 58,(1,42); Ebû Dâvud, Tahâret 70,(181); Nesâi, Taharet 118,(1,100). )

Zekere değmek abdest gerektirir mi gerektirmez mi ? Ben avam tabakasından ilim yoksunu bir müslüman olduğum için anlamadım herhalde,ruhban sınıfını dinlemek lazım.


Ebu Hüreyre (Radıyallahu anh)’den nakledildiğine göre, Ebu Hüreyre mescit de abdest alırken yanına Abdullah İbnu Kârız gelir. Ona, Ebu Hüreyre şu açıklamayı yapar: “Bir keş (kurumuş çökelek) parçası yedim, bu sebeple abdest alıyorum. Çünkü ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın “Ateşte pişen şeyler yiyince abdest alın” dediğini işittim.” (K.S.3681 C.10 S.472 Akçağ, alıntıları: Müslim, Hayz 90, (532); Nesâi, Tahâret 122,(1,105,106); Tirmizi, Tahâret 58,(79); Ebû Dâvud, Tahâret 76,(194). Bu, Müslim’in lafzıdır. Müslim’de Hz. Aişe’den buna benzer rivâyet mevcuttur. )

İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) koyun budu yedi ve namaz kıldı, abdest almadı.”
Buhari'nin bir başka rivayetinde: Tencereden eliyle etli kemik aldı” denmiştir.
Müslimin bir rivayetinde: “Budu kemirdi, sonra namaz kıldı, abdest tazelemedi” denmiştir. (K.S. 3686 C.10 S.474 Akçağ, alıntıları: Buhari, Vudû 50, Et’ime 18, Müslim, Hayz 91,(354); Muvatta, Tahâret 91, (1,25); Ebû Dâvud, Tahâret 75,(187); Nesâi, Tahâret 123,(1,108). )  

Sünnet-i seniyye işleri biraz karışık galiba...

Nesâi’nin bir başka rivayetinde şöyle gelmiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) helâdan çıkınca Kur’an okur, bizimle et yerdi. Cenabet halinden başka hiçbir şey O’nunla Kur’an arasına perde olmazdı.” (K.S.3772 C.10 S.548 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvut, Tahâret 91, (229); Tirmizi, Tahâret 111,(146); Nesâi, Tahâret 171,(1,144. )
İbnu Abbâs (radıyallahu anhumâ)’dan rivayet edildiğine göre, O cünüp kimsenin Kur’an okumasında bir beis görmezdi.” ( K.S. 3773 C.10 S.550 Akçağ, alıntısı: Buhâri, Hayz 7 ) 

Bu liste böyle uzar gider... Daha devam etmek isterdim ama malumunuz sünnetin tartışılması yasak, belki başka bir zaman gerçek sünnetin yaşandığı aydınlık günlerde bunlardan bahsederiz.

ALLAH'a emanet olun. 

27 Ekim 2017 Cuma

Hicret ama ... ?

Selam,

Günlük hayatta yaşanılan sıkıntılar , psikolojik buhranlar ve imkansızlıklar... Tüm bunların üstüne, kafamdaki ayetler...

Biz bu Kuran'ı sıkıntı çekesin diye göndermedik. Taha/2

O halde kafamdaki ayetlerin benim canımı sıkması değil beni rahatlatması lazım.

İbrahim pislik(Tevbe/28) putperestlerden sırt cevirdi ve ;

Dedi ki, 'Ben Rabbime gidiyorum; O bana yol gösterir.' Saffat/99

Musa ve ezilenler ALLAH'ın emriyle göç ettiler ve Lut Peygamber ;

Yemin olsun, Mûsa'ya şöyle vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüt! Denizde onlar için kuru bir yol aç! Size yetişecekler diye korkma, endişelenme.!  Taha/77

Bunun üzerine, Lût, İbrâhim'e inandı. İbrâhim, “Doğrusu ben, Rabbime hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir” dedi. Ankebut/26

Ve teslim olmuş gençler de ;

"Mademki siz, onlardan ve Allah'tan başka taptıkları putlardan ayrıldınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz rahmetinden size genişlik versin ve işinizi rast getirip kolaylaştırsın."  18/16

O gençler mağaraya sığınınca şöyle dediler: "Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve bizim için şu işimizden bir kurtuluş yolu hazırla." 18/10

ALLAH'ın müjdeleri :

İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda malları ve canlarıyla cihat edenler, Allah katında derecesi en büyük olanlardır. İşte onlardır kurtuluşa erenler. Tevbe/20

Allah yolunda hicret eden sonra öldürülen veya ölenlere gelince elbette Allah onları güzel rızkla rızklandıracaktır. Şüphesiz Allah, rızk verenlerin en hayırlısıdır. Hac/58


ALLAH'ın elçilerini ve inananları örnek alıp hicret gerek..

ALLAH'ın uyarı ve müjdelerini dikkate alıp hicret gerek..


En çok etkilendiğim ayet ise ;

Kendilerine zulmedenlerin canlarını alırken melekler: 'Ne halde idiniz,' derler. 'Bizler yeryüzünde ezilmiş kimselerdik,' diye cevap verirler. 'ALLAH'ın yeri geniş değil miydi ki oralara göç etseydiniz,' derler. Onların yeri cehennem. O ne kötü bir dönüş noktası. Nisa/97

Kim ALLAH yolunda göç/hicret ederse yeryüzünde barınacak çok yer ve bolluk bulur. Kim ALLAH'a ve elçisine göç etmek için evinden çıkar ve sonra kendisini ölüm yakalarsa, ödülünü vermek ALLAH'a düşer. ALLAH çok bağışlayandır, çok merhametlidir.  Nisa/100


Rabbimiz gerekli garantileri vermiş aklını kullanarak ALLAH yolunda hicret edenler yer de nimet de bulur. O halde çürümüş bir topluluktan neden ALLAH'a hicret etmiyoruz ?  Neden elçiler gibi olamıyoruz, neden bir grup inanan genç gibi " karakter " ortaya koyamıyoruz ? Neden ALLAH'ın hicret ayetlerini unutuyoruz ?

Eğer içinde bulunduğumuz koşullardan rahatsızsak, göç edebiliriz.Üstelik bunun bize artıları da olacak ; yeni nimetler, daha iyi şartlar gibi. Taha/2'de olduğu gibi bu ayetler sıkıntı çekmek için değil,huzur vermek için gönderildi.Hicret esasen birçok sıkıntıdan bizleri kurtaracak bir yol.

Tüm bunlara rağmen bizler göç etmiyor,bahaneler uydurup arkasına saklanıyoruz.

Sahi ben/biz gerçekten teslim olduk mu ? Hicret edecek kadar...


13 Ekim 2017 Cuma

Allah ile ticaret / Allah'ın yardımcısı olmak

İlk bakışta başlık sizi ürkütebilir. “Ne alaka Allah ile ticaret mi yapılır?” yahut “Allah'ın yardımcıya ihtiyacı mi var?" diyebilirsiniz. Demeyin, çünkü bunlar benim iddialarım değil , Allah'ın ayetleridir. Allah ile ticaret ve alışveriş yapabilirsiniz.Ayrica dilerseniz Allah'ın yardımcısı da olabilirsiniz.

Ey inananlar, size, sizi acı azabdan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi?Saff / 10

Rabbimiz bize bir ticaret gösteriyor.Vaadiyse acı azabdan kurtulmak.İlginctir ki önce vaadini ortaya koyuyor, ardından isteğini söylüyor.

Allah'a ve Elçisine inanır, Allah yolunda malınız ve canınızla cihad ederseniz, eğer bilirseniz bu sizin iyiliğinizedir. Saff / 11

Ticaretin bizi bağlayan şartlarının ilki kendisine inanmamiz,yani yapacaklarimizi ve ortaya koyduğumuz emeği gösteriş için , makam , mevki için degil Allah rızası için ve Allah yolunda yapmamiz. Ve  tabiki onun Elçisine inanarak, eğer Elçi'ye  inanmazsak mesaja ulaşamayız,bizzat Allah'ın bize gönderdiği bilgi ile hareket edemez,Allah adına Allah'tan bağımsız uydurduğumuz şeyler ile hareket ederiz.Peki sonra ne yapacağız ? ALLAH yolunda, ALLAH'ın davasında , ALLAH'ın gönderdiği mesajı yaşatmak uğruna cihad edeceğiz. Nedir Cihat ? Dünyaya hakim olmak mı ? Kılıç ile tüfek ile başka kavimlerin yurduna girip kelle uçurmak mı ? Onların dünya hayatına son verip , ahiret için uyarılmalarını önlemek mi ? ALLAH'ın verdiği canı keyfe göre almak mı ? Yeryüzünü kana bulamak mı ? Yoksa cihat toprakları değil de gönülleri fethetmek mi ? İlahi mesajdan habersiz ölü gönülleri diriltmek mi ? İyiye ve güzele , en güzel şekilde davet etmek mi?

 Sen inkârcılara boyun eğme ve onlara karşı bununla(Kur'an) büyük cihad ile cihad et! Furkan/52

İşte cihad kainattaki ayetleri gözlere , vahyi ise kulaklara ve tüm bu beyyineleri/delilleri gönüllere aktarmaktır.Ne ile yapacağız cihadı,cihadımızın silahı ne olacak ? Furkan/52 cevabı veriyor.

Günahlarınızı bağışlar ve sizi içinden ırmaklar akan bahçelere ve Adn bahçelerindeki güzel meskenlere sokar. Büyük başarı işte budur. Saff/12

Ya diğer ödüller nedir , azabdan kurtulmaktan başka işte ayet müjdeleri sıralıyor.Günahları boyunu aşan kullar endişelenmeyecek,eğer bu ticareti hakkıyla yapıyorlarsa,günahları bağışlanacak ve onların meskeni hayalini dahi kuramadıkları saklı bahçeler/cennetler olacak.Ve bu hayattaki  gerçek başarı da işte budur.Bizim başarı saydıklarımız ALLAH nezdinde başarımıymış bir gözden geçirmemiz gerek.

Ey inananlar! Allah’ın yardımcıları olun. Nasıl ki Meryem oğlu İsa da Havarilere; “Allah’a giden yolda, benim yardımcılarım kimdir?” demişti. Havariler de; “Biz Allah’ın yardımcılarıyız” demişlerdi. Bunun üzerine İsrailoğullarından bir kesim inanmış, bir kesim de inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, onlara düşmanlık yapanlara karşı destekledik. Böylece üstün geldiler. Saff/14

İsa Mesih'in davasında ona ve dolayısıyla ALLAH'a yardım eden Havarilerdeki cesareti,kararlılığı ve amaçlılığı ALLAH son kitabına konuk etmiş,onları bize bir rol model olarak tanıtmıştır , aynı Ensar ve Muhacir rol modelinde olduğu gibi.İşte o Kur'an ayetlerinde Elçiye itaat , Elçiye destek (salat / salavat) onun mesajına ve davasına sahip çıkıp onun yol arkadaşı,yoldaşı olmaktır.Ve ALLAH yardımcılarına mesajı dünyaya hakim kılmayı müjdelemiyor,inananların ve yalanlayanların olacağı gerçeğinin haberini veriyor.Asıl müjdesi ise onları düşmanlık yapanlara karşı üstün tutmak oluyor.

Rabbimiz bizi ALLAH yolunda mücadele eden,uğraşıp didinen, gerekirse malından gerektiğinde canından vazgeçen , inancını/davasını hayatına şahit tutmuş,mücahid ve şehidlerden eylesin. 

Selam üzerinize olsun. 


11 Ekim 2017 Çarşamba

Kur'an okuma ve yorumlama metodları ve öneriler



Selam üzerinize olsun,

Bu yazıda benim Kur'an okuma ve yorumlama metodum üzerine bilgi vereceğim,ve birkaç takip önerisi sunacağım,faydalı olur ALLAH'ın izniyle.Kısaca Kur'an ile tanışmamdan bahsedeyim.Ortalama Müslüman bir ailede doğdum,Anne ve baba tarafım Şii olsada bizim çekirdek aile Sünniydi(şuan mezheplere onlarda karşılar).Oruç ibadeti dışında bir ibadetin gerekliliği yerine getirilmez,Kadir gecesi ve kandiller dışında pek namaz kılınmazdı,ancak dini programlar izlenirdi.Bende ALLAH'a ibadet etmeden ve Kur'an okumadan uzun yıllar geçirdim.Ara sıra Cuma namazına gider,nadiren de Arapçasından(latin harfleriyle) Kur'an'dan Yasin okurdum.Yani ALLAH ve onun kitabı hayatımda yoktu,sadece kimliğimde din hanesinde vardı.Sonrasında bir namaza başlama ve kötü alışkanlıkları bırakma serüvenim oldu(babamdan etkilendiğimi söyleyebilirim). Ancak üniversitede namaz kılmıyor,kaza edip evde kılıyordum.Bunu neden yaptığımı kendim de çok iyi biliyordum,toplum ne der düşüncesiydi bu tam da.

Gel zaman git zaman,Kur'an'ın söylemediği, abdesti bozan bir durumun varlığına dair bir hadisi(burada zikretmeyeceğim) sorgulamaya başladım.Bu hadis yüzünden birçok namaz kaçırdım,hem durum elimde olan bir şey de değildi.Bu yüzden çok sorgulamalar ve zorluklar çektim,namazı bıraktığım düşünülmesin diye (abdestsiz de olduğum için) odaya geçip kılıyormuş havası verdim.Ancak sonra Ali Akın ve Abdulaziz Bayındır'ın Hadisler üzerine şu konuşmasını dinledim,bunun üzerine araştırmaya,sorgulamaya başladım.Sonrasında Kur'an'da ki dine bakmaya ,Kur'an okumaya başladım.İlk okuduğum meal Diyanet Vakfı'nın mealiydi. Gördüm ki Kur'an bambaşka bir kitapmış,hayal ettiğim gibi değilmiş.ALLAH sizinle konuşuyor gibi, ve ALLAH tarafından gönderildiği çok belliydi sanki.20 günde Kur'an'ı notlar alarak bitirdim.Döndüm takıldığım yerlere baktım.Sonrasında güzel insanlarla tanıştım,öneriler kısmında isimlerini belirteceğim. ALLAH'a şükürler olsun yavaş yavaş,üstüne katarak,hataları düzelterek bugün iyi bir duruma geldim.

Bugünkü okuma ve yorumlama metodum ise kısaca maddeler halinde şöyle ;

1-Tek meal üzerinden bir okuma yapmamaya çalışıyorum.

2-Kelime kelime Arapça çevirili internet sayfalarından ya da sözlükten orjinal Arapça'dan kendim düz bir çeviri çıkartıyorum ve 40 küsür Kur'an Mealini karşılaştırmalı okuyorum.

3-Daha sade ve parantezsiz mealleri tercih ediyorum.

4-Ayetleri bağlamında okumaya gayret gösteriyorum,öncesindeki ve sonrasındaki ayetler ve o sure ile olan ilişkisini koparmamak adına.

5-O ayet ile bağlantılı diğer ayetleri bulup beraber değerlendirme yapıyorum,Kur'an'ın bütünlüğünü bozmamak için.(Kur'an'daki sıralamanın kronolojik olmamasından dolayı)

6-Çok net görüşler,yargılar ve hükümlere varmaktan olabildiğince kaçınıyorum.Birden fazla yorumlanabilme kapısını açık bırakıyorum(Kur'an'a genel anlamda uygun olmayan yorumlar hariç).

7-"Ayetler birbirini açıklar." ilkesini benimsiyorum.(Hud/1-2) Ve bu ilkeyi benimseyen tefsir bilginlerinin tefsirlerini okumaya çalışıyorum.

8-Kur'an kavramlarının çok anlamlılığına dikkat ediyorum.Biliyoruz ki bir kavram her yerde aynı anlama gelmez.

9-Kur'an hakkında bilmediğim konuya bilmiyorum diyorum.

10-Ayetlerin hepsinin evrensel olduğuna inanıyorum,yorumlarımda ve okumalarımda buna dikkat ediyorum.



Önerebileceğim kişiler ve kaynaklara gelince ;

Çeviri için Play store'dan " Tevakku Arapça Sözlük " uygulamasını(ücretsiz) indirebilirsiniz,Yine mağazadan "İkra" uygulamasını(ücretsiz) indirerek ya da www.mealler.org adresinden kelime kelime çeviri ve birçok meali takip edebilirsiniz.Ayetler arasındaki bağlantı için kuranasor.com adresini şiddetle tavsiye ederim.Yine kuranmeali.eu adresinden Kur'an'daki bir kelime başka nerede geçmiş (çekimli,çekimsiz) kolayca öğrenip bağlantı kurabilirsiniz.Youtube'dan birçok tefsir dersi dinleyebilirsiniz.(7.maddeye uygun)

Dinlemek için,kitaplarını okumak için önereceğim kişiler ; Mehmet Okuyan,Caner Taslaman,Edip Yüksel,İsrafil Balcı,Mustafa İslamoğlu,Emre Dorman,Bayraktar Bayraklı,Abdulaziz Bayındır,Yaşar Nuri Öztürk,Ali Akın,Sonia Cihangir,İhsan Eliaçık,Saadettin Merdin,Münib Engin Noyan, Hakkı Yılmaz,Servet Bayındır,Muhammed Nur Doğan,Hamdi Kalyoncu,Enis Doko,Alper Bilgili,Fazıl Kayıkçı,Sinan Canan,Vedat Yılmaz,Yahya Şenol,Fatih Orum,Zeki Bayraktar,Fehmi İlkay Çeçen,Hüseyin Kemal Gürger,Erdem Uygan,Ahmet Murat Sağlam,Gürkan Engin ,Kuran Araştırmaları Grubu'dur.Saydığım kişiler için bir sıralama yapmadım.Ayrıca çok net ifade edebilirim ki yukarıdaki kişilerin hiçbirinin müridi ve mukalliti değilim , hepsinin eleştirebileceğim noktaları vardır.Özellikle içlerinde görüşlerinin bir kısmı ciddi tutarsızlıklar taşıyan kişiler var size tavsiyem şu ayeti uygulamanızdır :

Onlar ki sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar.İşte bunlar ALLAH'ın doğru yola ilettiği kimselerdir,akıl sahipleri de onlardır.Zümer/18



Not: Yazılarımın ne kadar okunduğunu bilmiyorum,kafamda çok fazla sayıda konu var bu yüzden ne yazacağıma da karar veremiyorum.Yazılarımda ihtilaflı konulardaki düşüncelerimi mi yazmalıyım yoksa serbest bir şekilde Kur'an ayetlerinden hayata dair çıkarımlarımı mı ? 

ALLAH'a emanet olun,iyilikle kalın ve hoşça kalın.


9 Ekim 2017 Pazartesi

Hadislere yaklaşım metodu ve Dinin kaynağı


Selamlar,

İslam dininin kitabı Kur'andır.Bu kitabın sahibi ise bizzat Rabbimizdir.Bu kitap Peygamberimiz tarafından yazıya geçirilmeden öncede ALLAH'ın sonsuz bilgisinde mevcuttur.Dolayısıyla Kur'an kulaktan kulağa söylenegelmiş,birilerinin aklına gelmesiyle yazıya geçirilmiş bir kitap değildir. Kur'an Alemlerin Rabbi tarafından indirmedir,Peygamberin kalbine gelmiştir.

Şüphesiz Kur'ân, âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
Onu Güvenilir Ruh/Ruhul Emin indirmiştir.
Senin kalbine...Uyarıcılardan olman için. Şuara/192-194

Rabbimizin izniyle ve onun sayesinde Peygamber bunu hafızasında tutmakta bir zorluk yaşamamıştır.Aldığı ayetleri insanlara tebliğ etmiştir elçilik görevi gereği.

Yalanlarsanız, sizden önceki toplumlar da yalanlamışlardı. Elçinin görevi ancak tebliğ etmektir.Ankebut/18

Ayetlere hiçbir ekleme ve çıkarma yapmayacağını (elçi oluşundan dolayı) hatta yapamayacağını biliyoruz.

Eğer O bize atfen bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı, elbette onu bundan dolayı kıskıvrak yakalardık; sonra da onun şah damarını keser atardık. Hiçbiriniz buna engel de olamazdınız.Hakka/44-46

Eldeki en eski Kur'an nüshaları Karbon 14 testlerine göre Peygamberin yaşamının son yılları ve sonrasına ait.Ancak henüz ulaşılamayan daha eski nüshalar olduğunu,dolayısıyla İslam dünyasının arkeolojiye yeterli önemi göstermediğini düşünüyorum. Bahsini ettiğim en eski nüshanın bizzat Muhammed Peygamberimiz tarafından yazıldığını/yazdırıldığını düşünüyorum.Tüm bu süreçlerin sonrasında da elimizdeki bu kutsal kitabın bizzat Sahibi tarafından korunacağının/korunduğunun garantisini alıyoruz(Hicr/9).Kur'an hakkındaki genel yanılgıları düzelten bu girişten sonra dinin kaynağı konusuna geçebiliriz.

Allah katında din İslâm'dır...Ali İmran/19

 İbrahim ne bir Yahudi idi ne de bir Hıristiyan. O, sadece Hanîf bir müslümandı/Allah'a teslim olandı. O müşriklerden değildi.Ali İmran/67

Kendilerine okunduğu zaman, 'Ona inandık. Bu, Rabbimizden gelen gerçektir. Zaten biz ondan önce de müslümanlar idik,' derler.Kasas/53

Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü üzere İslam dini ALLAH katında tek gerçek dindir,O'nun tarafından oluşturulmuş ve başından beri tüm insanlığa doğru yolu göstermek  için gönderilmiştir.Bu yönden dinin yaratıcısı da sahibide Rabbimizdir.Tüm kararları veren de(HAKİM) tabi ki sonsuz bilgi sahibi olan(ALİM), ALLAH olmalıdır.İşte bu hakikati unutan birçok topluluk dinlerine başka varlıkları sokuşturarak,onları dinde karar mekanizması yaparak,onları dinde kutsal bir konuma getirerek dinin tek sahibi ve kanun koyucusu olan ALLAH'a farkında olarak ya da olmayarak ortaklar uydurmulardır.Bu ortaklar kimi zaman altından bir buzağı kimi zaman birkaç heykel olurken kimi zamanda yaşayan yahut ölmüş din adamları olmuştur(konuyla alakalı daha detaylı bilgiyi ALLAH'a inanmak yeterli mi ve Rab edinmek üzerine yazılarımda bulabilirsiniz).Maide suresi 3.ayeti din üzerinden şirke düşülmesi konusunu kesinlikle kapatmıştır.


 Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, vurulup öldürülmüş, yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş, yırtıcı hayvanların yediği hayvanlar ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna, dikili taşlar üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler sizin dininizden ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayınız, benden korkunuz. Bugün dininizi sizin için tamamladım, nimetlerimin tamamını size bahşettim ve sizin için din olarak İslâm'ı uygun gördüm. Günaha gönüllü koşmaksızın kim hayati bir zaruretten dolayı zorda kalırsa, iyi bilsin ki Allah tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır.Maide/3

Ayetin indiği gün din Rabbimiz tarafından, kısa ve öz bir biçimde en güzel halinde insanlığı doğruya ve iyiye iletmek üzere evrensel bir mesaj olarak tamamlanmıştır.Bu yüzdendir ki İslam dininin tek kaynağı, dinin tek Sahibi tarafından gönderilen Kur'an olmalıdır.
Muhammed Peygamberimizin(a.s) elçilik yılları ve ölümünden sonraki takip eden yıllar dinde tek kaynağın Kur'an olarak kabul edildiği ve bu düşünceyle yaşandığı yıllar olmuştur(hadis yazdırılmaması ve yazılmasının yasaklanması).Ancak malesef ilerleyen süreçte Müslümanlar sanki Kur'an din konusunda yetersizmiş gibi Peygamberin hayatını ve onun tüm sözlerini derlemeye koyulmuşlardır.Bu kişiler Peygamberin kişisel tercihlerini (sakal bırakmak),devlet başkanı, eş, baba ve bir insan olarak verdiği kararları (elçilik dışı) ve onunda içinde bulunduğundan dolayı uyduğu toplumsal örf ve adetleri Peygamberin sünneti(kanunu,yolu) olarak takdim etmişler,Elçinin öğrettisinin kendisine vahiy olunandan başka bir sey olmadığını unutmuşlardır.Birbirlerinden duydukları sözleri 7-8 kişilik rivayet zincirleriyle aktarmış bunların adına da (tevafuk eseri!) literatürde " hadis " demişlerdir.


Allah sözün/hadisin en güzelini birbirine benzeyen ikişerli bir Kitap halinde indirdi. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine karşı yumuşar. Bu Allah'ın hidayetidir. Dilediğini bununla hidayete eriştirir. Allah kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.Zümer/23


Yemin olsun ki, onların kıssalarında, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kur'an, uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, öncekileri doğrulayıcı, her şeyi açıklayıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir.Yusuf/111

Daha sonra bu hadisler kitaplarda durmakla,kulaktan kulağa gezmekle kalmamış birer dini hüküm halini almıştır.Tam da bu noktada "tamamlanan din" üzerine onbinlerce ekleme yapılmış,bununla da kalmayıp Kur'an ayetleri birer birer neshedilmiştir(kaldırılmıştır).Hadisleri yorumlayan bir din adamı sınıfı ortaya çıkmış, bu sınıf eldeki malzemeden neredeyse her konuda dini hüküm üretmiştir,dini gruplara (mezheplere) ayırmış, paramparça ve karmakarışık etmişlerdir.Din hakkında ALLAH hariç herkes bir söz söylemiş ama ALLAH'ın söz söylediği kitap arkaplana atılmıştır.

Elçi de şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular."Furkan/30

Daha fazla detaylara girmeden, durum bu iken karşımıza çıkan " hadislere karşı nasıl bir yaklaşım benimsemeliyiz " konusunda 3 tür yaklaşım gözlemledim,bunlar listelemek gerekirse :

1.Hadislerin "hadis ilmi" çerçevesinde ele alınması ve önemli bir kısmının kabul edilmesi gerekliliği üzerine kurulmuş Sünni yaklaşım metodu
2.Hadislerin doğru olup olmadığını hadis ilminden çok "Kur'an çerçevesinde" değerlendirilmesi ve uygun olanların kabul edilmesi gerekliliği üzerine kurulmuş yaklaşım metodu
3.Hadislerin toptan kabul edilmesi ve toptan reddedilmesi gerekliliği üzerine kurulmuş yaklaşım metodları

Şahşi kanaatimce yukarıdaki tüm yaklaşım tarzları bazı sorunları beraberinde getirecektir.En doğrusunun ise tüm bunların bir rivayet olarak kabul edilmesi, herhangi bir şekilde doğruluğunun sınanamayacağından dolayı bunların arı duru dine bulaştırılmaması olacağını düşünüyorum.Bunların içerisinde tarihi bir olay olarak anlatılanların "tarihi kaynak" olarak kabul edilebileceğini(dinin içine katmamak şartıyla) düşünüyorum.Ancak yine bu rivayetlerin içerisinde bulunan mucize isnadları,Peygambere yapılan insanlık dışı hakaretlerin,Peygamberin söylemeyeceğini bildiğimiz(güzel ahlak üzere ve alemlere rahmet olması dolayısıyla) şeylerin ve Kur'an'ın haricindeki din kurallarının reddedilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu yaklaşım tarzını benimsememin nedeni yukarıda ve aşağıda alıntıladığım Kur'an ayetlerinden geliştirdiğim düşünce tarzındandır.

Onların birçoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zan ise haktan hiç bir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki, Allah onların ne yaptıklarını bilir.10/36

Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından birşey ifade etmez. 53/28

Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. 49/12

Eğer zan, kesinlik ifade etmeyen söz ve düşünceler ise hadisler birer zan ürünüdür.Zannı dine bulaştırmak bir müslümana yakışmaz.Zan hakikat adına bir şey ifade etmez.Gaybın haberleri Kur'an'da ALLAH tarafından açıklanmıstır,fazlasını kurcalamaya gerek yok.

İşte bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları sen de bilmiyordun, toplumun da... Artık sabırlı ol! Sonuç, takvaya sarılanlarındır.Hud/49

Ve Kur'an iman nedir kitap nedir bilmeyen bir kulu Peygamber terbiyesine sokan tanrısal bir mesajdır.O halde Peygamberimiz Muhammed(as) Peygamberlik görevine layık olabilmek insanlara örnek olabilmek için kendi özlü sözlerini kendi öğretisini mi üretti yoksa en güzel hadisin/sözün/öğretinin peşinden mi gitti ?

İşte böylece sana da emrimizden bir ruh(Kur'an,ilahi mesaj) vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin. Şura/52

ALLAH'ı selamı ve rahmeti üzerinize olsun.Hoşçakalın.

8 Ekim 2017 Pazar

Kur'an Müslümanlığı?? Hangi Müslümanlık??


ALLAH'a sükürler olsun ki insanların bir kısmı uyanmaya ve dinini tanımaya başladı.Kendi dinini kendi kitabından bizzat Rabbinden öğrenmek büyük bir adım.İnsanlar böylelikle neyin dinden olup neyin olmadıgını , neyin yalan olduğunu kavrayacabilecek seviyeye geldiler.Dindeki otoritenin kim oldugu,şirkin ne olduğu ve ne kadar tehlikeli olduğu anlaşıldı.Mezhep belasından kurtulduk.Ancak bu durum bir sorunu da beraberinde getirdi : "Mezhepleşmek" . Diyebilirsiniz ki biz zaten mezhep belasından kurtulduk ne mezhepleşmesi.Ama durum dışarıdan göründüğü gibi değil.Şöyle basitçe (itikadi ya da ameli olarak değil halk arasında bilinen şekliyle) sınıflayabiliriz :

1-MÜSLÜMAN

a. Sünni
b. Şii
c. Harici
d. Selefi
e. Kur'an Müslümanı 

Evet , " Kur'an Müslümanlığı " adında ayrı bir hizip,grup,fırka varmış gibi görünüyor. " Bu tanım yeni çıktı"  " Sünni ve Şiiler bu kişilere bu lakabı taktı " veya " Kur'an Müslümanları kendi isimlerini belirlediler " demeyeceğim.Çünkü bu yaklaşım tarzının kökeni çok eskidir.Ancak bu adlandırmanın nasıl ve kim tarafından yapıldığının bir önemi yok.Önemli olan bu şekilde adlandırılan kişilerin bu adlandırdırmayı reddedip yalnızca ve yalnızca Müslüman olduğunu belirtmesidir.

Allah uğrunda O'na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim'in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap'ta da "Müslümanlar/Allah'a teslim olanlar" diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O'dur sizin Mevlâ'nız. Ne güzel Mevlâ'dır O, ne güzel yardımcıdır O! Hacc/78

Bu ayette Rabbimiz tarafından bize bir isimlendirme yapılmıştır. Kur'an'a inanan bir insan bu isimlendirmenin haricinde kalan her şeyi kuvvetle reddeder.Ne önüne ne arkasına bir ek getirmez,getirilirse de bunu kabul etmez.ALLAH'ın sözünün üzerine söz olmaz.

Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri, Allah'ın Zikri/Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur. Zümer/23


Ancak tabiki Kur'an'ın dinde tek kaynak olduğunu yaklaşım tarzı olarak besleyen biz Müslümanlar ciddi eleştiri ve baskılara maruz kalıyor,zaman zaman dinden aforoz edilip Peygamber düşmanı ilan ediliyoruz.Tüm bu yaşananlar Müslümanlar olarak bizleri gruplaşmaya(yalnız kalmama içgüdüsüyle), "biz ve diğerleri" gibi kavramlar üretmeye itiyor.Ancak bunlar Kur'an'ın dolayısıyla ALLAH'ın hoşnut olacağı şeyler değildir.Bizim üzerimize düşen yaklaşım metodumuz ile ilgili argümanları en güzel şekilde aktarmak ve Rabbimize dayanmak,güvenmek ve sığınmak olacaktır.

Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir. Nahl/125


ALLAH'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.


19 Haziran 2017 Pazartesi

İbrahim'in babasıyla mücadelesi ve yumuşak huyluluğu




Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlı başına bir ümmet idi; bir hanîf olarak Allah'ın önünde eğiliyordu, müşriklerden değildi. Nahl/120


İbrahim'le, beraberinde olanlarda sizin için çok güzel bir örnek vardır. Hani, onlar toplumlarına şöyle demişlerdi: "Biz sizden de Allah dışındaki kulluk ettiklerinizden de uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle bizim aramızda, siz Allah'a, yalnız Allah'a inanıncaya kadar, sürekli düşmanlık ve nefret olacaktır." Ancak İbrahim babasına şöyle demişti: "Senin için hep af dileyeceğim ama Allah'tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır!" Mümtehine/4


Ayetlerde Rabbimiz İbrahim(as)'ın bir ümmet olduğunu,hanif olduğu Allah'a yönelip,eğildiği ve müşriklerden olmadığını belirtiyor.Kur'an'da bir çok yerde yaşadıkları anlatılan İbrahim Peygamberimiz kavmine karşı gerçekten zorlu bir mücadele vermiştir.Bu mücadele yalnızca müşrik(Allah'a ortak koşan) kavmine karşı değildi.O da Nuh Peygamber ve Lut Peygamber gibi ailesinden de imtihana çekildi(Tahrim/10,Hud/42,43).İbrahim Peygamberin bu yönden imtihanı belki biraz daha zordu,çünkü onun babası bir müşrikti.İbrahim Peygamberimiz ise yumuşak huyluydu.Ayetler ile bu mücadeleyi ve yaşanan duyguları görelim.


Kitap'ta İbrahim'i de an. O, özü sözü doğru bir peygamberdi. Meryem/41

Hani, babasına demişti ki: "Babacığım; işitmeyen, görmeyen, sana hiçbir yarar sağlamayan şeylere niçin kulluk ediyorsun?" Meryem/42

"Babacığım, bana ilimden, sana ulaşmayan bir nasip geldi. O halde bana uy ki, seni düzgün bir yola ileteyim." Meryem/43



İbrahim Peygamber babasına tebliğ ediyor,hakikatleri açık-seçik ortaya koyuyor.İşitmeyen,görmeyen,hiçbir yarar sağlayamayan varlıklara kulluk etmesinin mantıksızlığını hatırlatıyor.Hatırlatıyor çünkü esasen her tebliğ bir hatırlatmadır.Rabbimiz kitapları için "Zikir" ifadesini kullanır,yani "hatırlatıcı".Neden hatırlatıcı,neyi hatırlatıyor?Unutulan yahut üstü örtülen,tahrif edilen gerçeğin bilgisini.Şeytan'ın unutturduğu gerçeğin bilgisi.



Genç adam dedi: "Bak sen şu işe, hani kayaya sığınmıştık ya, işte o sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana unutturan, şeytandan başkası değildi. Balık, denizin içinde acaip bir biçimde yolunu tuttu." Kefh/63





Babasına kendisine ilimden bir nasip verildiğini ifade ediyor,hakikatin bilgisinin verilmesi olsa gerek bu.Ve kendisine uyarak doğru yola ulaşması gerektiğini hatırlatıyor. 




"Babacığım, şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan Rahman'a isyan etmişti." Meryem/44

 "Babacığım, ben sana Rahman'dan bir azap dokunmasından, böylece şeytanın dostu haline gelmenden korkuyorum!" Meryem/45



Kısır bir örüntü,azaba sürükleyen bir örüntü. Şeytana tabi olma,çünkü o Rahman'a isyan etmişti,Rahman'a isyan edene tabi olursan azap dokunur o zaman da şeytanla dost olursun.

 Babası, “Ey İbrâhim! Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun?” dedi. “Eğer vazgeçmezsen andolsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur!” Meryem/46

Şeytana uyanın hakikatin bilgisine olan inkarı ve inkarının şiddeti.Ve İbrahim Peygamberin karşılığı.

Dedi: "Selam sana! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Çünkü O, bana karşı çok lütufkârdır." Meryem/47 


Bu hitabı hatırladınız mı ? Hatırlatayım , hatırlatıcı kitaptan.




Rahman'ın has kulları olan kimseler, yeryüzünde vakarlı bi tevazu ile yürürler ve cahillerle muhatap olduklarında "Selam" der (geçer)ler. Furkan/63


Yaratıcımız olan Allah bu ayet içinde bir örnek,rol model koymuştur.İşte Mümtehine/4'te onda örneklik var dediğinin ayet ile örneği(tek örnek değil daha birçok örnek mevcut). Ve gelelim Allah'tan babası için af dilemesine. 

“Sizden de, Allah'ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmemle bedbaht olmam.” Meryem/48



Babası bir müşrik(ortak koşan) olmasına rağmen,ortak koşmak affedilmeyecek bir günah olmasına rağmen af dilemiştir.Allah kitabında buna da vurgu yapıyor ve sebebinden de bashediyor.


İbrâhim'in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden ötürü idi. Fakat onun, Allah düşmanı olduğu kendisine belli olunca ondan uzak durdu. Şüphesiz ki İbrâhim, çok yumuşak huyluydu; pek sabırlı idi. Tevbe/114




İbrahim Peygamberimiz her ne kadar sert ve çetin mücadeleler verse de sabırlı olmayı bilmiş,bunun yanında özünün getirdiği bir yumuşak huyluluğu da taşımıştı.Hatta Lut kavminin affedilmesi için Alah'ın gönderdiği elçilerle tartışmıştı.





İbrahim'den korku gidip yerine müjde gelince, Lût kavmi hakkında bizimle tartışır oldu. Hud/74


 İbrâhim cidden yumuşak huylu, duygusal, kendini Allah'a vermiş biri idi. Hud/75


"Ey İbrahim, bundan vazgeç! Gerçek şu ki, Rabbinin kesin talimatı gelmiştir: artık onlar geri dönülmez bir cezaya çarptırıldılar!" dedi.  Hud/76


Bizim için bir örnek teşkil eden İbrahim peygamberi biraz daha yakından tanımaya ugrastık.

Son noktayı Allah'ın ayetleri ile koyalım.

~

O'nun nimetlerine şükrediyordu. Allah onu seçip yüceltti ve dosdoğru bir yola kılavuzladı.

Dünyada ona güzellik verdik, âhirette de o mutlaka barışsever iyiler arasında yer alacaktır.


Sonuçta (ey Peygamber), sana da şöyle vahyettik: "Her türlü kötülükten yüz çeviren İbrahim'in inanç sistemine uy; zira o Allah'tan başkalarına ilahlık yakıştıranlardan değildi!"
Nahl 121-122-123

18 Haziran 2017 Pazar

Allah'ın bağışlayıcılığı , dualarımız ve tövbelerimiz


Kullarıma, benim çok bağışlayıcı ve merhamet sahibi olduğumu haber ver!
Hicr/49

Alemlerin Rabbi , tek tanrı olan Allah'ımız,dostumuz,yardımcımız ve dayanağımız elçisi Muhammed Peygamberimize (selam ona olsun) yukarıdaki muhteşem mesajı iletiyor.Aslında her ayet Allah'tan Elçi'ye kullara vermesi için bir haber,ancak ayette özellikle "Haber ver" ibaresini görünce etkilenmemek elde değil.

Allah'tan sizi yaratan Rabbiniz'den haber var ey insanlık! 

Ey bütün gün işini ve ticareti düşünen müslüman abi !

Ey ömrünü çocuklarına adayan müslüman abla !

Ey kendini dünyalık eğlencelere kaptıran genç müslüman !

Ey ölüm kendisine yakın olan müslüman amca ve teyze !

Hala geç mi kaldın sanıyorsun,gittiğin yolun dönüşü yok mu sanıyorsun,merhameti bol Allah'tan ümidi mi kesiyorsun,günahlarım beni aştı artık affedilmez misin sanıyorsun ? Umudunu kesme ve Rabbine yönelip dua et!

De ki: "Duanız/davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın? Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır."Furkan/77

Sadece bizler mi,Allah seçtiği elçisi Muhammed Peygamberimize bile emrediyor.

Allah'tan af dile; Allah çok affedici, çok merhametlidir.Nisa/106

Ve kötülük yapanlar Allah'ın kapısı yinede hep açık.

Kim bir kötülük yapar yahut öz benliğine zulmeder de sonra Allah'tan af dilerse Allah'ı çok affedici, çok merhametli bulur.Nisa/110

Ancak tövbe eden, inanan ve yararlı iş yapanlar hariç. Allah onların kötülüklerini iyiliklerle değiştirecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır; çok merhametlidir.Furkan/70

Kim tövbe eder ve yararlı iş yaparsa bilsin ki onun tövbesi kesinlikle Allah'a ulaşacaktır.Furkan/71

Sonsuz rahmet sahibi Allah,kullarının tövbesini,af dileyişini işitiyor,ve tövbe ettikten sonra iyi bir müslüman olanların kötülüklerini iyiliklerle değiştiriyor,bu ne kadar yüce bir bağışlama,eşsiz bir lütuf!

Ve ey kendisini temize çıkaran müslümanlar ! Günahım yok,demeyin,gelin af dileyelim Rabbimizden.

 Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.Necm/32

Biz benliğimizi laf ile söz ile kuruntuyla değil gerçekten temizleyip arındırınca kurtuluşa eriyormuşuz.Büyük kurtuluşa,gerçek kurtuluşa!

Benliği temizleyip arındıran, gerçekten kurtulmuştur.Şems/9

Ve hiç kuşkumuz olmasın karşılığımızı tam tamına alacağız.

Herkesin yapıp ettiğinin karşılığı tam verilir. O, onların neler yaptıklarını daha iyi bilmektedir.Zümer/70

Ve unutmayalım hatta kibirlenmeyelim,az önceki gibi nefsimizi temize çıkarmayalım,dikkatli olalım biziz Allah'ın affına muhtaç olan.

Ey İnsanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur.Fatır/15

~

Gülüyorsunuz, ağlamıyorsunuz.
Gaflet içinde oyalanıp duruyorsunuz.
Haydi! Allah'a secde edip O'na kulluk ediniz!
Necm 60-61-62

17 Haziran 2017 Cumartesi

Yusuf'un ahlakı, örnek bir erkek müslüman olarak Yusuf

                                         
 Yemin olsun ki, Yûsuf ve kardeşlerinde istek ve arayış içinde olanlar için ibretler/işaretler vardır. Yusuf/7
 Rabbimiz bize Yusuf'un (esenlik ona olsun) kıssasında ibretler olduğunu söylüyor.Bizde en doğru tarihi bilgiyi bulacağımız Allah'ın kitabından Yusuf peygamberimizin ve onun yaşadıklarını öğreniyoruz.Bu yazıda Yusuf peygamberin günümüz erkek ve kadın müslümanlara ahlaki örnekliğini - özellikle iffet konusunda - göreceğiz.

Şanı yüce Rabbimiz şöyle emrediyor erkek inananlara ;

Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. Nur/30
Ve kitabında hem hükmü veriyor hem de bir rol modeli önümüze koyuyor.Hem de nasıl bir rol model kadınların neredeyse bir melek diyeceği kadar yakışıklı ;

Kadın onların oyunlarını işitince, onlara haber gönderdi. Kendilerine, yaslanarak yiyebilecekleri bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Yûsuf'a: "Karşılarına çık." dedi. Nihayet Yûsuf'u görünce onu öylesine yücelttiler ki, kendilerinin ellerini kestiler. Şöyle dediler: "Aman Allahım! Bu bir insan değil; asil bir melek bu!"  Yusuf/31

Şimdi geriye dönüp olaya bakalım.Yusuf peygamberimizin başından ne geçti ve o nasıl bir tepki verdi.

 Yûsuf'un, evinde kaldığı kadın, onun nefsinden gönlünü tatmin etmek istedi. Kapıları kilitledi, "Hadi gel!" dedi. Yûsuf: "Allah'a sığınırım, Rabbim beni güzel bir barınağa kavuşturmuştur. Zalimler iflah etmez." dedi. Yusuf/23
Yemin olsun, kadın onu arzulamıştı. Eğer Rabbinin gerçeğe dikkat çeken delilini görmeseydi, o da onu arzulamıştı. Biz böylece ondan, kötülüğü ve fuhşu uzak tutuyorduk. Çünkü o, bizim samimi/seçkin kullarımızdandı. Yusuf/24
Yusuf peygamberimiz tam bir müslüman terbiyesinde bir cevap veriyor ve tepkisini koruyor,iffetsizlikten Rabbinin yasağını çiğnemekten yine Rabbine sığınıyor.Rabbi de ondan kötülüğü ve çirkin işleri uzak tutuyor,muhteşem bir destek ,karşılıklı destekleşme adeta.Biz bir olan Rabbimize sığınırsak,onu hayatımızın merkezine koyarsak,onun emirlerini her türlü dünyevi zevkten öne geçirirsek, o da bize destek olur ve kötülüğü bizden savar. Yusuf peygamberimizin bu sıkıntılı olayı yaşamasının hemen ardından birde iftiraya uğraması var ;
İkisi birden kapıya koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında kadının beyi ile yüzyüze geldiler. Kadın seslendi: "Senin ailene kötülük düşünenin cezası nedir; hapsedilmek mi, acıklı bir işkence mi?"Yusuf/25
İffetini korumaya çalışan Yusuf peygambere bu iftira atılsada gerçek gün yüzüne çıkacaktı.Devam eden ayetlerde Yusuf'un gömleğinin arkadan yırtılması ,olayda yalnızca kadının bir suçu olduğunu ortaya çıkarıyordu.
Kadın dedi ki: "İşte budur o, hakkında beni kınadığınız. Vallahi, ben onunla gönlümü eğlendirmek istedim de o masum bir tavırla bundan çekindi. Ama, eğer kendisine emrettiğimi yapmazsa yemin ediyorum hapse tıkılacak ve horlananlardan olacaktır."Yusuf/32
Yûsuf dedi: "Rabbim! Zından benim için bunların beni çağırdığı şeyden daha sevimlidir. Eğer onların oyununu benden uzak tutmazsan onlara meyleder de cahillerden olurum."Yusuf/33


Yusuf peygamber yine müslümanca bir duruş ortaya koyuyor.Zindanı Rabbinin hoşlanmadığı şeyleri yapmaya tercih ediyor.Biliyor ki Rabbine ihanet etmediği sürece o zindanlar ona gelecekte cennet olarak geri dönecektir.Ve her ne kadar seçilmiş bir kul olsa da,Allah'ın peygamberi olsa da Rabbi olmadan,O'nun bu kötülükleri ondan uzaklaştırması olmadan cahillerden olacağını söylüyor.
 Rabbi onun duasını kabul etti de kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Herşeyi duyar O, herşeyi bilir. Yusuf/34
 İşte siz gerçek bir müslüman duruşu sergilerseniz herşeyi duyan ve bilen Rabbiniz dualarını kabul eder de size kurulan tuzakları sizden uzaklaştırır.Sadece bu da değil,Rabbi ona olayları(rüyaları) yorumlama yeteneği,hükmetme yeteneği ve ilim verdi(12/6,12/22).Ve o ayetlerde görüldüğü üzere zindanda bile elçilik görevini yerine getirdi." Nasıl zindana düşerim" yahut "Zaten zindandayım" deyipte görevden kaçmadı,o zaten zindanı sevimli bulmuştu bunlardan.

Kral dedi: "Yûsuf'un nefsinden murat almak istediğinizde, derdiniz ne idi?" Dediler ki: "Allah şahit, biz onun hiçbir kötülüğünü bilmiyoruz." Aziz'in karısı dedi ki: "İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onunla gönül eğlendirmek istemiştim. O, özü sözü doğru insanlardandı."(Yusuf şöyle devam etti) “O (kadının kocası)bilsin ki yokluğunda ona hainlik etmedim. Allah, hainlerin oyununu hedefine ulaştırmaz.”"Nefsimi ak pak gösteremem. Çünkü nefs, Rabbimin merhamet ettiği durumlar hariç, olanca gücüyle kötülüğü emreder. Ama Rabbim çok affedici, çok esirgeyicidir.Yusuf 51-52-53 
Bugün biz toplumumuzda edep,ahlak,iffet kavramlarının kaybolduğunu görüyoruz.Kadınlar ve erkekler vücutlarını hiç tanımadığı insanlara teşhir ediyor.Üstelik bunu yapmazsanız size "yobaz" "gerici" etiketlerini yapıştırıyorlar.Onlara dayatılan bu teşhirciliği "moda" kavramıyla bize süslü göstermeye çalışıyorlar.Sadece teşhircilik değil zihinsel ve fiziksel tacizde toplumda normal seviyelere gelmiş hatta bireyler bu olaylarla karşılaşmaktan gurur duyar olmuşlar.Ne yazık ki müslümanlar olarak Rabbimizin emirlerini arkaplana atıp,modern (!) toplumun bize verdiklerini hayat felsefemiz yapıyoruz.Müslümanlık kavramının içini boşalttık , hani müslüman " teslim olan " demekti,Biz nasıl Allah'a teslim olanlarız,teslim olmak onun emirlerine riayet edip attığımız, her adımda " Rabbim ne der acaba ? " diye düşünmek değil mi ? Yusuf peygamberin örnekliği önümüzde dururken,günümüz müslümanlarını hangi tarafa koyacağız ?

Artık silkelenip Kitabımızı okumak ve Rabbimizi hayatımızın  merkezine koymak O'na dayanıp,sığınmak zorundayız.Bu bizim hem bu dünyada hem ahirette kutuluşumuz olacaktır.Rabbimiz bizi salih kullardan ve takvada üstün olan kullardan eyle,günahlarımızı bağışla,yanımızdaki cin ve insan şeytanlardan Sana sığınırız,şüphe yok ki Sen herşeyi gören,işiten ve bilensin.

28 Mayıs 2017 Pazar

Rab edinmek üzerine.

                                       

Bir önceki yazımda " ilahlık ve şirk " konularını işlemiştim.Şimdiyse " rab edinmek " kavramına bakalım.Bu konuda en çok düşündüren ve çarpıcı bir ayetle başlıyorum ;

Bilginlerini ve din adamlarını Allah ile aralarına koyup rab edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir ilaha(tanrıya) kul olmalarıdır. Ondan başka ilah yoktur. Allah, onların ortak(şirk) koştuklarından uzaktır. Tevbe - 31

Meallerde  haham ve rahip diye çevrilen bu ifadeler ayetin etki alanını ciddi anlamda daraltıyor. Ancak bilgin(ya da alim) ve din adamı olarak çevrilirse hem doğru bir çeviri yapılacak hem ayet daha iyi anlaşılacak.Peki bir insan Allah ile arasına nasıl rab olarak bilgin ve din adamlarını koyar ?Onları rab edinmek için ;

1.Onların helal dediğine helal , haram dediğine haram deyip,kabul etmek,
2.Dinini Allah'ın vahyinden değil de onlardan öğrenip,onun yaşadığı dini kendiside taklit ederek yaşamak,o ne yaparsa ne derse onu yapmak,
3.Onu kendisinden çok üstün görüp,dinde eksik gördüğü(Allah'ın hakkında emir vermeye gerek duymadığı) yerleri doldurabilen bir insan olarak görmek.

1. madde ile ilgili bir rivayet vardır Allah'ın elçisinden ,bu ayetin tefsiri niteliğinde ;

“Tay kabilesi reisi olan Adiyy bin hatem şöyle der:...Mescidde Rasulullah’ı etrafında sahabelere “Onlar, ALLAH'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler,” Tevbe 31” ayetini okurken gördüm ve boynumda gümüşten bir Hac olduğu halde yanına geldim ve :"Ey ALLAH’ın rasulu ; ben eskiden Hırıstiyandım ve Hırıstiyanlığı iyi bilirim . Biz hiç bir zaman alimleri , rahipleri rab edinmedik , onlara ibadet te etmedik dedim . Bu ayette ALLAH (c.c.) ne demek istemiş dedim .Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v ): “Ey Adiyy ! çıkar o boynundaki putu“. (Bende çıkardım ).Ettiniz Adiyy , ettiniz “ dedi. “O rahipleriniz , alimleriniz , okumuş insanlarınız size ALLAH’ın kitabına muhalif olarak helal ve haram (yasak serbest) koymadılar mı ?Bende "evet ya Rasulullah ; onlar okumuş kimselerdi, böyle yaparlardı" . Bunun üzerine :“ işte onların bu yaptıkları (ALLAHın kitabına muhalif ) Rabb’liktir . Sizinde onların dediklerini benimsemeniz , uymanız onlara ibadetinizdir“ dedi(İbn Kesir Tefsiri , C .7, sayfa 3456) Aynı zamanda hadistir: İmam Ahmed; Tirmizi , Cem’ul-Fevâid, IV, 68 ve İbn Cerir)

Şimdi birde dinimizislam.com sitesine yöneltilen soruya " Ehl-i Sünnet " site yönetimi ne cevap vermiş bakın ;

Sual: (Hadislerimi Kur’anla karşılaştırın. Kur’ana uyarsa o söz benimdir, uymazsa benim değildir) hadisine uyarak, âyetle çelişen hadislerin hepsini hadis kitaplarından ayırmak gerekmez mi?CEVAP:Bir kere hadis kitaplarında Kur’an-ı kerime aykırı hadis-i şerif bulunmaz. Bir hadis âlimi, bir hadis-i şerifin Kur’ana aykırı olduğunu bilememişse, biz nasıl bileceğiz? Kur’an-ı kerimi bilmeyen nasıl muhaddis olur?
Bu konuda şöyle düşünmek gerekir: Bir âyetle bir hadis çelişkili gibi görünürse, hadis-i şerifi esas almalı; çünkü Kur’an-ı kerim Resulullah efendimize inmiştir, o âyetteki mânâyı en iyi o bilir. Öyle ise, o hadis-i şerif o âyete aykırı değildir, onun açıklamasıdır.
Bunun gibi, mezhebimizin bir hükmü, bir hadis-i şerifle çelişir gibi görünürse, mezhebimizin hükmünü almamız gerekir. Mezhebimizin âlimleri bu hadis-i şerifi anlayamamış denilemez. Bir örnek vermek gerekirse, hadis-i şerifte, (Denizde yaşayan her canlı yenir) buyurulurken, mezhebimizin âlimleri, bu hükümden deniz haşeratını istisna tutmuştur. Çünkü mesela, (Ramazan günü İzmir’de herkes oruç yer) dense, bunun istisnalarının da olacağı anlaşılır. İşin önemini belirtmek için, çoğu anlamında, herkes dendiği olur.
Bid’at ehlinin dediği gibi, (Mezhebimizin hükümlerini, hadislere ve Kur’ana göre düzeltelim) demenin çok yanlış olduğu bu örneklerden anlaşılmaktadır. Mezhepsizlerin oyununa gelmemeli, mezhebimizin hükümleriyle amel etmeye çalışmalıyız. İmam-ı Rabbânî hazretleri, mezhebin bir hükmünü bir hadis-i şerife aykırı görerek, yani mezhebin o hükmünün yanlış olduğunu kabul etmenin, mezhebinin hükmünü beğenmemenin, ilhad yani dinsizlik olduğunu bildirmektedir. 

" Hadis-i şerif " yani rivayet Allah tarafından gönderilmiş ve korunan Kur'an ayeti ile çelişirse " hadis-i şerif " esas alınmalıymış.İşte rab edinmenin ne olduğu belli oldu.Allah değiştirilmemiş ve açık bir şey söyledi ama zanna,rivayete dayanan bilgi ondan farklı bir şey söyledi,çelişkili gibi görünüyor o zaman işte zanna ve rivayete, Allah'tan gelene değil kuldan geldiği bile şüpheli olana bakılır,o esas alınıp amel edilir.Çünkü biz Kur'an'ı anlamayız,açık değil,gizemli bir kitap.Bitti mi bitmez.Peki " hadis-i şerif " mezhep hükmüyle çelişti o zaman da mezhep hükmü esas alınır.Az önce bu zihniyet ayeti en iyi anlayan Allah'ın Elçisi'dir demişlerdi.Allah'ın Elçisinden gelen rivayet(hadis-i şerif) bu sefer de  mezhep hükmü ile çelişirse mezhep imamının (imamlarının) hükümleri esas alınır.Yani din adamı ortaya çıkar az önce ayeti devre dışı bırakan rivayetleri bu seferde o devre dışı bırakır.O halde Rablik , söz söyleme,hüküm koyma sıralaması şöyle olacaktır :

1) Mezhep imamları (yani bilginler ve din adamları)
2) Hadis-i şerifler (doğruluğu tartışılan,zanna dayalı rivayetler)
3) Allah (O'nun korunmuş(Hicr:9) ve şüphe bulunmayan(Bakara:2) kitabı)

Bugün eleştirdiğimiz Hıristiyan ve Yahudiler'den ne farkımız kaldı.Ve Hıristiyanlar Meryem oğlu Mesih(İsa)'i de Rab edindiler.Allah'ın oğlu hatta Allah'tan bir parça , bir çeşit ilah, dediler.


Ey inanıp güvenenler! Bilginlerin ve din adamlarının birçoğu insanların mallarını haksız yolla yer ve onları Allah’ın yolundan engellerler. Altını ve gümüşü kasalarda saklayıp da Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azap ile müjdele. Tevbe - 34
Bunun sonucunda ne oluyor ? Uzaklarda değil , birkaç ayet sonra. İşte bu alim ve din adamlarının bir çoğu insanların mallarını haksız (ayette arapça "batıl" geçer,gerçek,doğru,hak olmayan) yollarla yerler.Yeter mi yetmiyor,birde Allah'ın yolundan engelleyip,alıkoyuyorlar.Eğer insanları sorgulanmaz yaparsanız,biz onlardan iyi mi bilebiliriz,1400 yıldır bunca alim yanıldı mı yani,onlar ayetleri öyle anlamışlarsa vardır bir bildikleri,diyerek yüceltirseniz onlar ve onları kullananlar da bu gücü olumsuz yönde kullanırlar.



"Ey benim iki hapishane arkadaşım! Çeşit çeşit rabler mi iyi, yoksa her şeyi buyruğuna almış olan o tek Allah mı? Yusuf-39

Peki başka başka , çeşit çeşit rabler(onların çeşitli yolları) mi yoksa her şeye hükmeden ALLAH mı?
ALLAH varken onun astından,yakınından küçük rablere ne gerek var?Yoksa ALLAH(ve onun mesajı) yetmiyor mu ?
Bu insanlara bir zarar gelse dönüp Rablerine yalvarırlar. Sonra onlara iyiliğinden tattırsa bakarsın ki, bir kısmı Rablerine ortak koşarlar. Rum - 33
Rableri (ALLAH) onlara en dar zamanlarında ,zarar geldiğinde yalvardıklarını işitince , onlara bir iyilik tattırır,sevecekleri şeyi başlarına verir de arkasından yine Rablerine ortak koşarlar.Belki de şunu anlayabiliriz buradan(kesinlik belirtmiyorum); yalvardıkları Rablerinin onlara ortak koştukları aracılığıyla yardım ettiğini  ya da tanrısal bazı güçler atfettikleri şeylerden geldiğini düşünürler.


Allah'ın kendisine vahiy(kitap), hüküm ve peygamberlik verdiği hiç kimsenin, bunun ardı sıra topluma "Allah'ın peşi sıra bana da kulluk edin!" demesi düşünülemez. Aksine "İlahi kelamı derinliğine öğrenip onu başkalarına da öğreterek Rabbin(Rabbani) şahsiyetler olun!" der. Al-i İmran : 79

Ve size melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi de emretmez. Siz, müslümanlar haline geldikten sonra inkârı mı emreder size?  Al-i İmran : 80

Hiçbir nebi(peygamber) ve resul hem Allah'a hem de ondan sonra kendisine kulluk edinimesini istemez.Ne Üzeyr (a.s) ne İsa (a.s) ne de Muhammed (a.s).Tersine onlar vahyi öğrenin ve insanlarada öğretin ve Rabbani (Rabbe adanmış,yönelmiş) kullar olun derler.Ve yine Allah size ne melekleri ne nebileri rabler edinmenizi emretmez,çünkü bu inkarın ta kendisidir.Kimi rab edindik Allah'ın yanında bir gözden geçirelim.