4 Kasım 2017 Cumartesi

Sünnetin tartışılması yasaklandı(!)

Geçtiğimiz günlerde ülkeyi iki dudağı arasında bulunduran kişi , Türkiye'de sünneti tartışmaya açan bazı din adamlarından rahatsızlık duyduğunu belirtti ve kendilerini alenen tehdit etti.Sünnetin tartışılmasını bir neslin ifsadı (bozulması) olarak gördüğünü söyledi, ona göre bu neslin ihyası (dirilişi) sünnet-i seniyye imiş. Bu kişi artık bu ülkede sünnetin tartışılmasını yasaklıyor (!) Engizisyon zihinlerde kuruldu bile...







Hemen akabinde Cuma hutbesine de yansıyor malum kişinin tehditleri.Ve hutbede beyinler güzelce yıkanıyor.Şu hadis yine delil getiriliyor hutbede  :

“Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız: Bunlar, Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” 

Pekala ya bu hadisleri ne yapacağız :

Yezid İbnu Erkam (r.a) anlatıyor : Hz. Peygamber (a.s.v) buyurdular ki “Size uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu. Allah’ın Kitabıdır. Semadan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehli Beytimdir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınız da bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaktır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün” (K.S. 54 C. 2 S. 328-329 B. 1998 alıntısı Tirmizi, Menakıb 77.(3790) ) 

Resûlullah’a atfen Veda Hüdbesinde : “Mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmayacaksınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’an’dır.” (Buhari. Kitabu’l - Hac cilt 4 sayfa 1648, Ötüken 1987)

Hangisine uyalım şimdi " biz cahil avam tabakası müslümanlar " olarak ?  Ruhban sınıfı bizim için sünneti de içine alan hadisi seçmiş , aksi takdirde "Ehli Beyt bizi nasıl hidayete erdirecek?" sorusu orada hazır, 3. hadis olsa din adamı sınıfı ortadan kalkacak.Devam edelim ne dediler hutbede :

" Biliriz ve iman ederiz ki Peygamberimize iman olmadan tevhit inancı olmaz. Peygamberimizi herkesten ve her şeyden daha çok sevmedikçe kâmil manada mümin olunamaz. Biliriz ve iman ederiz ki onun sahih sünnetine tabi olmadan gerçek anlamda İslam dini yaşanamaz. "
Haşa Peygamberimizi herkesten ve herşeyden (böyle dediklerine göre ALLAH da dahil) çok sevmedikçe mümin olunamıyormuş.Ruhban sınıfı Peygamber sevgisini ALLAH sevgisinin önüne geçirmeyenleri dinden attı.Yetti mi? Yetmedi. Onun "sahih" (bunu da yine ruhbanlar belirleyecek) sünnetine tabi olmayanlarıda İslam dinini yaşayaman kitleler olarak tekfir ettiler.

"Nasıl ki peygambere iman olmadan Allah’a imanın bir geçerliliği yoksa Peygamberimizin örnek hayatı, sireti, sahih sünneti ve hadisleri olmadan da Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamak ve yaşanan bir hayata dönüştürmek mümkün değildir."

Peygamberin sahih sünneti ve hadisleri olmadan Kur'an anlaşılmazmış ve yaşanmazmış.Anlayıp yaşamıyorsak demek ki müslüman değiliz , ruhban sınıfı bizi yine cehenneme gönderme peşinde.

"Şu bir gerçektir ki; dünya ve ahiret saadeti hedefleyen her mümin, Peygamberimiz (s.a.s)’in sahih sünnetine tabi olmak durumundadır."
Yani ruhban sınıfı diyor ki ; "Sünnete tabi olmayanlar ahiretten bir şey beklemesin" , sözün Türkçesi bu.

"Aynı şekilde sünneti itibarsızlaştırmaya ve devre dışı bırakmaya yönelik anlayış ve gayretler de beyhude birer çabadan ibarettir. Unutulmamalıdır ki Allah Resûlü (s.a.s)’in sünnet-i seniyyesi üzerinden ötekileştirici, ayrıştırıcı bir takım söylemler; kardeşliğimizi, muhabbetimizi, birlik ve beraberliğimizi zedeleyecektir."
Kardeşlik ? Muhabbet ? Birlik ? Beraberlik ? Ruhban sınıfı belli ki hayallerindeki " sünnet-i seniyyeli ütopyaya " kafayı epey takmış. Alıntıları burada bırakacağım ileride ALLAH'ın sevgilisi olarak bahsi geçiyordu Peygamberimizin , onu buraya taşımak istemiyorum. Pekala şu tartışılması dahi yasaklanan sünnete bir göz atalım o zaman.Abdestten girelim :

Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah’ın ashabı uyurlar, sonra abdest almadan namaz kılarlardı: (Enes’ten bunu rivayet eden) Katade’ye:
“Bu sözü Enes’ten bizzat işittin mi? diye sormuştu:
“Vallahi evet!” diye te’yid etti.” (K.S.3675 C.10 S.466 Akçağ, alıntıları: Müslim, Hayz 125,(376); Ebû Dâvud, Tahâret 80,(200); Tirmizi, Tahâret 58,(78). ) 

Hz. Ali (r.a.) den, Rasûlullah’ın (s.a.) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “Dübürün bağı gözlerdir. Kim uyursa ab dest alsın.” (Ebû Dâvûd, K.Tahâre (1), Bab 80 C.1 S.366 H.203 Şamil, ayrıca İbni Mace tahâre 62. )

Malum kişi ve gerçeği gizleyen,gücün yanında duran ruhbanlara soralım.Hangisi Nebevi sünnet ??

Talk İbnu Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın yanına geldik. (Biz huzurlarında iken) bir adam geldi. Sanki o bir bedevi idi.
“Ey Allah’ın Resûlü! dedi, kişi abdest aldıktan sonra zekerine(cinsel organına) değerse ne gerekir (abdesti bozulur mu, bozulmaz mı?)” Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verdi:
“O, kendisinden bir parça değil midir?” (K.S. 3671 C.10 S.463 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Tahâret 71,(182,183); Tirmizi, Tahâret 120,(1,101). Bu metin tirmizinindir.

Büsre Bintu Saffan (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Zekerine değen abdest almadıkça namaz kılmasın.” (K.S.3672 C.10 S.464 Akçağ, alıntıları: Tirmizi Tah3aret 61,(82,83,84); Muvatta, Tahâret 58,(1,42); Ebû Dâvud, Tahâret 70,(181); Nesâi, Taharet 118,(1,100). )

Zekere değmek abdest gerektirir mi gerektirmez mi ? Ben avam tabakasından ilim yoksunu bir müslüman olduğum için anlamadım herhalde,ruhban sınıfını dinlemek lazım.


Ebu Hüreyre (Radıyallahu anh)’den nakledildiğine göre, Ebu Hüreyre mescit de abdest alırken yanına Abdullah İbnu Kârız gelir. Ona, Ebu Hüreyre şu açıklamayı yapar: “Bir keş (kurumuş çökelek) parçası yedim, bu sebeple abdest alıyorum. Çünkü ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın “Ateşte pişen şeyler yiyince abdest alın” dediğini işittim.” (K.S.3681 C.10 S.472 Akçağ, alıntıları: Müslim, Hayz 90, (532); Nesâi, Tahâret 122,(1,105,106); Tirmizi, Tahâret 58,(79); Ebû Dâvud, Tahâret 76,(194). Bu, Müslim’in lafzıdır. Müslim’de Hz. Aişe’den buna benzer rivâyet mevcuttur. )

İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) koyun budu yedi ve namaz kıldı, abdest almadı.”
Buhari'nin bir başka rivayetinde: Tencereden eliyle etli kemik aldı” denmiştir.
Müslimin bir rivayetinde: “Budu kemirdi, sonra namaz kıldı, abdest tazelemedi” denmiştir. (K.S. 3686 C.10 S.474 Akçağ, alıntıları: Buhari, Vudû 50, Et’ime 18, Müslim, Hayz 91,(354); Muvatta, Tahâret 91, (1,25); Ebû Dâvud, Tahâret 75,(187); Nesâi, Tahâret 123,(1,108). )  

Sünnet-i seniyye işleri biraz karışık galiba...

Nesâi’nin bir başka rivayetinde şöyle gelmiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) helâdan çıkınca Kur’an okur, bizimle et yerdi. Cenabet halinden başka hiçbir şey O’nunla Kur’an arasına perde olmazdı.” (K.S.3772 C.10 S.548 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvut, Tahâret 91, (229); Tirmizi, Tahâret 111,(146); Nesâi, Tahâret 171,(1,144. )
İbnu Abbâs (radıyallahu anhumâ)’dan rivayet edildiğine göre, O cünüp kimsenin Kur’an okumasında bir beis görmezdi.” ( K.S. 3773 C.10 S.550 Akçağ, alıntısı: Buhâri, Hayz 7 ) 

Bu liste böyle uzar gider... Daha devam etmek isterdim ama malumunuz sünnetin tartışılması yasak, belki başka bir zaman gerçek sünnetin yaşandığı aydınlık günlerde bunlardan bahsederiz.

ALLAH'a emanet olun.