13 Eylül 2018 Perşembe

Sen neden yaşıyorsun? / Hayatın anlamı

Sen neden yaşıyorsun?


Sen kimsin bilmiyorum ama bu yazıyı hızlı hızlı, paragraflara şöyle bir göz atarak okuyacağını ve yazıyı anlayıp özümsemeyeceğini aksine tüketip atacağını biliyorum. Nereden mi biliyorum? Sen, bu yazıyı okuyan, sen hayatını tüketiyorsun. Benim yazımı tüketsen ne olur tüketmesen ne...

Ben senin hakkında çok şey biliyorum aslında, adın, soyadın, adresin değil ha! Nasıl yaşadığını biliyorum. Mesela sen doğdun, büyüdün, okul çağına geldin, mahallendeki o okul var ya, oraya gittin 8 sene okudun. Sonra sınava girdin, iyi-kötü bir liseye girdin, 4 yıl da orda öldürdün. Kız arkadaşların- erkek arkadaşların oldu. Aşık oldun, kavga ettin, küstün, barıştın, lak lak ettin, oyun oynadın. Sonra hepsini bir daha görmemek üzere arkanda bıraktın. Üniversite sınavına girmen lazım dediler. Oturdun, harıl harıl aylarca hatta yıllarca çalıştın. Öyle çok çalıştın ki hayattan soyutladın kendini. O çok sevdiğin sosyal medya profillerini kapattın. Avuttun kendini, “Üniversite de acısını çıkarırım" dedin. Dershanelere tonla para döktü ailen, sonuçta senin geleceğin önemliydi.



İstediğin bölümü kazandın ya da kazanmadın, bir şekilde girdin üniversiteye. Hemen arkadaş çevreni oluşturup, cafelere ve barlara koştun. Kulüplere katılıp sosyalliğin dibine vurdun. Üniversite bitti, iş hayatına girdin. Maaşın az da olsa idare ettin. Artık büyüdün, evlenme zamanı geldi, çevrendekiler darlamaya başladı. Kız arkadaşın-erkek arkadaşınla evlilik hazırlıklarına başladın. Maaşın yeni eve çıkmaya, ev eşyası almaya yetmedi. Bankaya gidip çekebildiğin kadar kredi çektin, zira düğün de yapmak lazımdı. Millet görmeliydi, sen kimseden ezik değildin. Ailelerin de yardımıyla evlendiniz. Masrafları kısıp 5-6 yıl borç ödediniz, borç yiğidin kamçısıydı nasıl olsa.



Evden işe, işten eve gider oldun. Tek hobin akşamları bol entrikalı dizi izlemekti artık. Derken çocuğun oldu, aileniz genişledi. Masraflar artacak demekti bu, olsun dedin "Çocuğum için her şey değer.". Ekstra mesaiye kaldın, borçları-masrafları  karşılamak için. Bu sefer de araba lazım oldu, artık almak lazımdı. Çektin bir kredi daha, girdin borcun altına. Senin hayatın artık sadece senin sorumlulukların değil, çocuğunun ve ailenin sorumlulukları da senin üstündeydi. Annen, baban, eşinin akrabaları, çocuğun, işin, borçların derken kendini unuttun. En son kendine ne zaman vakit ayırdığını unutur oldun, yıllar böyle gelip geçti. Çocuğun büyüdü, evlendi, çoluk çocuk sahibi oldu. E tabi sende torun sahibi oldun. Anneni-babanı kaybettin. Torunlara sardın sende, ama onlar da yeni nesildi en nihayetinde, anlamadın dillerinden. Eşin de öldü, yapayalnız kaldın evde. Kahvelere gidip yaşıtlarınla oyun oynayıp sohbet ettin. Çocuklar da gelip gitmez oldu artık. Sorgular oldun her şeyi. Hayat gözünün önünden film şeridi gibi geçti. Göz açıp kapamak gibi geldi sana tüm bunlar. Bir sürü yaşanmışlık biriktirdin ama bir o kadar da pişmanlığın oldu. Sonra sıra sana geldi, “Miâdını doldurdun sen" dediler. Attılar seni bir çukura, üstünü örttüler. Oysa senin yapacak daha çok şeyin vardı.



Ölüm kadar net bir yasa yok bu kainatta. İnsanından, bitkisine, evrenine kadar her şey için geçerli bir yasa. Her şey birgün doğacak ve ölecek. Zaman veya mekan farketmez, her an her yerde bizi bekleyen bir son. 5 saniye, 5 hafta,5 yıl sonra... Herkes bilir bunları adını bildiği gibi. Ama neredeyse herkes de kaçar bunlardan. "Ölümle yaşanmaz,unutman lazım" der. Sahiden kendisi de unutur ha, hem de bir daha hatırlamamak üzere. Dünyanın koşuşturmasına, zevkine, acısına, hırsına, tutkusuna dalar gider. Erteler bazı önemli şeyleri. "Aman bir emekli olalım, bakarız" der. Unutur yine emekli olana kadar yaşayıp yaşamayacağını.



Yaşar gider insan bazen, nehirdeki akıntıya kapılmış bir taş gibi. Oradan oraya sürükler hayat nehri kendisini. O akıntıya kapılmış giderken binbir türlü dert edinir kendine.

" Hangi fotoğrafı profil fotoğrafı yapmalıyım? "

" Evin ışıklandırması led mi olsun klasik mi? "

" Bu hafta sonu derbiyi kim kazanır acaba? "

" Hoşlandığım kişiye mesaj yazsam cevap verir mi ki? "



Tüm bu varlık alemi, hayvanlarıyla, bitkileriyle, devasa gezegenleriyle ne için vardı sahi? Milyonlarca spermin arasından birinci çıktınız,doğdunuz,yürümeyi, konuşmayı öğrendiniz ne için? Bu 2 gün sonra aklınız ucuna dahi gelmeyecek sorular için mi? Daha iyi bir araba almak, daha güzel bir karşı cinsle birlikte olmak için mi? Yarın öleceksem daha güzel bir sevgilim veya daha güzel bir arabam olmasının ne önemi var ki?



Ne zaman ölümden ve hayatın anlamından konu açılsa hemen geçiştirir insanlar.,tuhaf tuhaf bakarlar.

“ Ya dur şimdi nereden açtın bu konuyu."   

“ Aman! Böyle şeyler konuşup tadımızı kaçırmayalım şimdi."

" Bu da kafayı sıyırmış böyle şeylerle."derler. Üstten bakar sana, boş işlerle uğraşan bir deliymişsin gibi. Eğlenmek ister o zira, bir günden maksimum ne kadar zevk alırım ona bakar. Okula gider, dizi izler, instagram'da karşı cins avına çıkar, yer-içer, saatlerce yatar. Sahi bu hayvanların hayatına benzemiyor mu? Hayvanlarda yer-içer, çiftleşir ve uyurlar. Ve hayvanlar ölümün ve hayatın bilincinde değillerdir, yani bir gün gelince öleceklerini düşünmezler. Bir geyiğin aslandan kaçması varolma içgüdüsüdür ancak bu, o geyiğin hayat ve ölüm üzerine düşündüğü anlamına gelmez. Aynı bizim "ölümden kaçan ve zevkine bakan" o arkadaşımız gibi...



Böyle bir hayatın hiçbir anlamı yoktur. Böyle bir hayat boşa tüketilmiş ve geri çevrilmiş bir fırsattan başka bir şey değildir. Aklı başında herhangi bir insan bu hayatta bir kez olsun ;

" Neden bu dünyadayım? ", " Neden hiçbir şey yerine bir şey var? ", " Yarın ölecek olsam bugün nasıl bir hayat yaşamak isterdim? " gibi soruları kendine sormalıdır.



Peki ben tüm bunları yazarak neye ulaşmak istiyorum? Sen hayata karşı iyice karamsar ol veya zevklerden, hazlardan elini ayağını çek diye yazmadım. Sadece bu soruları kendine sorduktan sonra hayatına bir yön vermeni istiyorum. Yaptığın eylemleri ne için/ne uğruna yapıyorsun bir düşün istiyorum. Zamanın,hayatın hatta sağlığın ne kadar değerli olduğunu bilmeni istiyorum. Nehirde akıntıya kapılmış milyonlarca hatta milyarlarca taştan farklı bir duruş sergilemeni istiyorum.



İşte tüm bu anlam arayışları insanı hakikate götürecek büyük adımlardır. Önce yoktur ve şimdi varız. Neden yokluktan varlığa geçtik? Tesadüf eseri bu dünyaya (Sartre'ın deyimiyle)fırlatıldık ve acılar/sıkıntılar çekip ölecek miyiz? Bizim bir Yaratıcımız yok mu? Yoksa öldükten sonra dirilip hesap vereceğimiz bir ahiret de mi yok? O zaman neden yaşamaya devam edeyim ki bu kadar acı/sıkıntı çekiyorsam? Beni hayatta tutan şey nedir? Doğduğumuz günden beri mutlu olduğumuz anları üst üste koyup hesaplasak sahi eder mi bir kaç haftalık bir süre? Hayatımızın %1'inde mutlu olacağız diye geri kalanını sıkıntılarla/dertlerle mi geçireceğiz? Sevmediğimiz bir bölümde okumak, saatlerce çalışmak, parasızlık, diğer insanların varlığı, bitmeyen arzu ve isteklerimizle boğuşmak...



Hayatta ya anlam vardır ya da yoktur. Bu iki şeyin ortası yoktur. Hiçbir şey yarı anlamlı yarı anlamsız değildir. Eğer tüm bunlar tesadüfse hayatın anlamı yok demektir. Bir çocuk tecavüzcüsü seri katil ile yardımsever bir insan hakları gönüllüsünün yaptıkları arasında fark yok demektir. Çünkü ikisi de nihayetinde yokluğa karışacaktır. Onlar nasıl yokluğa karışıyorsa eylemleri de yokluğa karışacaktır. Bu çok ağır gelebilir ama kavradığınız an her şeyi kökünden değişterecektir. O yüzden size canlı bir örneğini vermek istiyorum. Utah Üniversitesi'nde hukuk eğitimi almış bir seri katil olan Ted Bundy. Onun hikayesini araştırabilirsiniz ben röpörtajında neler söylediğini aktarayım :



 ‘’Fark ettim ki tüm ahlaki yargılar aslında değer yargılarıdır. Tüm değer yargıları da sübjektiftir. Hiçbirinin doğruluğu veya yanlışlığı ispatlanamaz. Hatta bir yerde Amerikan başyargıcının Amerikan anayasasının kolektif değer yargılarından başka bir şey olmadığını yazdığını okumuştum.  Başyargıcın fak edemediği bir şeyi fark ettim eğer bir değer yargısının rasyonelliği sıfırsa onu milyonlar ile çarpmak daha rasyonel hale getirmez. Bu yüzden kimsenin yasalara uyması gerekmez. Özellikle benim gibi zincirlerinden kurtulmuş güçlü ve cesur bir kişinin hiç! Sonra fark ettim ki, tam manasıyla özgür olabilmek için tamamen sınır tanımayan biri olmak gerekir. Özgürlüğümün karşısındaki en büyük engel bu başkaları tarafından üretilen ve dayatılan saçma sapan değer yargılarına uyma zorunluluğudur. Kendime ‘bu başkaları kim?’ diye sordum. İnsan haklarına sahip diğer insanlar mı? Peki, neden bir insan hayvanını öldürmek başka bir hayvanı öldürmekten daha yanlış olsun? İnsan, domuz, koyun… Bunların bir farkı yok ki. Senin hayatın senin için bir domuzun kendisi için olan hayatından daha mı değerli? Neden kendi alabileceğim daha fazla zevkten bir başkası için fedakârlık edeyim?  Bazı zevkleri ahlaklı bazılarını ahlaksız olarak yaftaladınız. Sonuç olarak güzel bayan, jambon yemekten alacağım zevk ile şu an sana tecavüz ederek öldürürken alacağım zevk arasında bir fark yoktur. Vicdanlı ve dürüst sorgulamam ve aldığım eğitim sonucunda buraya vardım.’’ [1]



Eğer bir Yaratıcı ve ahiret(veya reenkarnasyon) yoksa ahlaklı olmak ile ahlaksız olmak arasında hiçbir fark yoktur. İşte Bundy bunun farkına varmış ancak o hayatın anlamsız olduğunu düşünerek hayattan zevk almak için yaşamış. Özetle, " Zaten tesadüfen varım, kendi zevklerim için neden uyduruk ahlak yargılarıyla kendimi kısıtlayayım ki? " demiş Bundy.



Sartre ise şöyle diyor :


"... Dostoyevski, «Tanrı olmasaydı her şey mubah olurdu,» diye yazmıştı. (İşte bu söz, varoluşçuluğun Çıkış noktasıdır.) Gerçekten de, Tanrı yok ise her şey yeğdir (mubahtır), hiçbir şey yasak değildir. Bu demektir ki insan, kendi başına bırakılmıştır. Ne içinde dayanacak bir destek vardır, ne de dışında tutanacak bir dal. Artık hiçbir özür, dayanak bulamayacaktır yaptıklarına... " [2]



Seçiminizi yapın hayatınızın anlamı var mı yok mu? Benim hayatımın anlamı çocuğum, işim veya çok sevdiğim bir hobim  diyorsanız. Hayatın anlamını tekrar gözden geçirin, parçaya değil bütün resme bakmaya çalışın. Hobiniz, çocuğunuz, işiniz hayatta alacağınız her kararda size bir yol çizmeyecektir. Bir gün gelecek onları da kaybedeceksiniz. Ayrıca bunlar sizin neden iyi ya da neden kötü olmanız gerektiği konusunda veya hayatın anlamının ne olduğu konusunda bir cevap vermeyecektir. Sizi sadece biraz daha oyalayacaktır. Oyalanmak ve nehirdeki bir taş olmak isteyenlerin sorgulaması ümidiyle...

Biliniz ki, dünya hayatı oyundan, eğlenceden, süs ve gösterişten, birbirinize karşı övünmeden, mal ve evladı çoğaltma yarışından ibarettir. Bu hayat, ekini ve bitkisi çiftçisinin yüzünü güldüren bol yağmura benzer. Fakat bir süre sonra kuruyan bu bitki örtüsünün sarardığını görürsün. Arkasından da ot kırıntılarına dönüşür. Ahirette ise bir yanda ağır bir azab, öbür yanda Allah'ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir hazdan başka bir şey değildir. 
Hadid Suresi 20. ayet


Kaynakça :

[1] http://selamahali.blogspot.com/2018/04/ahlak-101.html

[2] Sartre Jean Paul, Varoluşçuluk, İstanbul, Say Yayınları, 1985, s. 71